İnsanları anlamak mıdır bu kadar zor olan yoksa karmaşık bir bulmaca gibi önümüze koydukları karakterleri mi insanların bizi zorlayan ?
Yıllarca tanıdığım, hayatıma dokunmuş ya da hayatımın kıyısından köşesinden bir şekilde bana "merhaba" demiş her insanda kendime bu soruyu sormuş ve asla doğru olan bir yanıt bulamamıştım kendi içimde. Düşündüm, düşündüm, düşündüm... Sonraları "kendimce" doğru olan yanıtı bulduğuma inandım.
"İnsanları anlamak zor, sorun sende. Herkes kendi gibi yaşarken bu hayatı, sen bu sıradan insanlara fazla anlam yüklüyorsun... Sonraları bu yüklediğin anlamlar öyle bir arap saçına dönüyor ki, artık insanlar içinden çıkılmaz bir hale gelirken, sen karşı tarafı anlayamaz oluyorsun."
Doğru olduğuna inandığım diyorum çünkü sonraları doğru yanıtın bu olmadığını anladım.
İnanları anlamanın zor olduğunu düşündüğüm sıralarda, o kişileri adeta bir bulmaca gibi görüyordum. Bazen karşıma öyle karakterler, öyle farklı ve merak uyandıran ruhlar çıkıyordu ki onların bulmacalarında kaybolmaktan zevk alır oluyordum. Bazense kendimi öylesine yorgun, öylesine bitkin hissediyorum ki elim gitmiyordu o bulmacaya. Zamanında kendimi çözmeye adadığım bulmacaların arasında kaybolmaktan sebep sanırım bu yorgunluk.Öyle ki çıkışı asla var olmamış ve var olmayacak bir labirentte kaybolmuş beni kuş bakışı seyretmek gibi bu. Sonu olmadığını bile bile devam etmek.
Bazıları vardı ki isteyip de erişemediğim, sorularını bile görme fırsatı verilmemiş olanlardı. Onlar duygusuz olanlardı işte. Kendilerini dünyanın en zor bulmacası sanıp aslında ne kadar basit olduklarını farkında bile olamayanlar. Şimdi düşünüyorum da görmeye de pek değer değillermiş sanki. Ah bir de ne kadar çabalasam da ulaşamayacak olduklarım var. Onlar ki daha henüz tarafımdan yazılmamış bulmacalar. Sahi kim ki onlar?
Her bir hayat, her bir ruh çözülmeyi bekleyen bir bulmaca sanki. Hangimiz değiliz ki ? Hepimizin kendimize bile itiraf etmekten korkutuğu öyle şeyler var ki, bazen birisi gelsin ve çözsün istiyoruz bunu. Bizim sesimizi çıkaramadığımız, içimizi kaplayan birçok duygunun sözcüsü olsunlar. Bağırsınlar istiyoruz bizim cesaret edemediklerimiz için. Sesimiz olsunlar istiyoruz, konuşmaması için azar yemiş küçük bir çocuk misali içimizdeki kuytu köşelere sinmiş gerçek sesimizin yerine.
Aslında en babayiğidimiz bile içten içe bir korkak da kendisinin bile haberi yok.
İnsan işte, bazen konuşamıyor. Dili de olsa, sesi de olsa konuşamıyor. Kaygılarımızın sesimize galip geldiği savaşlar bunlar. İçimizdeki savaşlar... Dalgalarda alabora olan gemilerimiz. Başımıza yıkılan evlerimiz. Kaygılarımız işte bu kadar güçlüler. Yenmek zor onları. Sinsi bir hastalık gibi içimizi ufak ufak kemirirler. Bir bakmışsınız ortada siz kalmamışsınız.
Kaygılarına direnerek yaşamak nasıldır sahi ? Bunu hep merak etmişimdir. Kaygılarına yenilmeden, korkularına teslim olmadan, iç sesi cesaretli kaç kişi vardır acaba ? Zor işler bunlar üstat... Zor.. Zaten kaçırdığımız birçok fırsatın, tadamadığımız birçok duygunun sebebi de bu kaygı dediğimiz küçük yatak altı canavarları değil midir ? Kimi zaman en mutlu zamanınızda, kimi zamanda sıkıntılı anlarınızda tuz biber olmak için ortaya çıkan, tek amacı hayatımızı örselemek olan küçük, minik yatak altı canavarları. Yatağınızın altında olduğunu bildiğiniz halde her gece yatağınıza yatmanız gibi, hep orada olduğunu bildiğiniz kötü bir duygu işte...
Biz insanlar kaygısız yaşamayı öğrendiğimiz gün, işte o gün yaşamanın ne demek olduğunu anlayacağız belki... Kaygısız hayatın mümkün olmadığını sizler kadar ben de farkındayım. Buraya elbette Pollyannacılık oynamaya da gelmedim. Ekonomik, ailevi, ilişkisel birçok kaygımız kimi zaman teke tek, kimi zaman da ordular gibi fethetme güdüsü ile topluca saldırıya geçer bizlere. Kaygısız insan varsa bu hayatta bu işin sırrını bizimle paylaşsın lütfen. Fakat böylesinin mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Acaba doğru olan kaygılarımızı yok etmekten ziyade onlar ile yaşamayı öğrenmek midir ?
Hepimiz kazanamayacağımızı bildiğimiz bir savaş içerisindeyiz aslında. İnatla bu savaşa devam ediyor her seferinde kaygılarımızla yüzleşmek, onlarla yaşamayı öğrenmekten ziyade yok etme iç güdüsü ile onlara saldırıyoruz. Ya doğru cevap aslında buysa. Ya onlarla savaşmak yerine bir olmak tek çözümse ? Bingo !
E çözümü bulduk da, bizde bunu yapacak cesaret var mı ki ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne düşünüyorsun ?