22 Mart 2020 Pazar

ALDATILMAK

Nasıl aldatıldığımdan önce size aldatılmış olduğumu TDK ile kanıtlamak isterim.
Aldatmak nedir ? TDK bizim için bu durumu bir kaç madde ile şöyle açıklamış ;

1. Beklenmedik bir davranışla yanıltmak.

Kimse onun beni aldatmasını beklemiyor, beni aldattığını duyanlar da inanamıyordu. Buna inanamayanlardan birisi de kendisiydi.

Bu maddeye bir tik koyuyoruz. 

2. Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak.

Benimkisi daha çok dikkatsizlikten değil de aşırı bir güvenin getirdiği aptallıktan kaynaklandı diyelim. Uzun bir süre o kızla beni aynı anda kalbinde taşıdığını düşünürsek üzerimden kazanç sağlamış oluyor bence. 

2. maddemiz de onaylandı.

3. Birine verilen sözü tutmamak.

Hep yanında olacağım.
Tik.

4. Yalan söylemek.

Ben sadece seni seviyorum. 
4.Madde de onaylanmıştır. Tik.

5. Bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek.

O kız benim kız kardeşim gibidir. Sadece bana hayran. Beni örnek alıyor.

Ensest ilişkilerinde mutluluklar. TİK. 

6. Ayartmak, kötü yola sürüklemek, baştan çıkarmak, iğfal etmek. 
Bu madde daha çok hikayemizdeki o kız arkadaşa ithafen yazılmış olmalı. TİK.

7. Karı ve kocadan biri eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek.
Allahtan o seviyeye gelmemiştik kendisi ile. Zararın neresinden dönülse kar. TİK.

8. Oyalamak, avutmak.
Ayrıldıktan sonra bile sürekli görüşmemiz. 


8 madde halinde sizlere nasıl adatıldığımı kanıtladığıma göre artık hepimiz bu konuda hem fikir olmuş olmalıyız. Evet aldatılmıştım, hem de çok acı bir şekilde. Çevremdeki herkes aldatıldığımı bana bir şekilde açıklamaya çalışsa da ben ısrarla inanmak istemiyor hala kendi kurduğum dünyamda, olan her şeyi reddetmeye çalışyordum. 

Şimdilerde dönüp bakınca anlıyorum ki aslında korktuğum şey aldatılmış olduğum gerçeği ile yüzleşmek değildi. Ben üzülmekten korkuyordum. Bu hayattaki en büyük korkularından biri sevdiklerini üzmek ve sevildikleri tarafından üzülmek olan biri olarak inkar etmek öylesine kolay öylesine basit bir kaçış yolu olarak gelmişti ki bana... Acılarından kaçmak bu dünyadaki en büyük korkaklıkmış o zamanlar bunu bilmiyordum. Çünkü o zamana kadar hiç böylesine canım yanmamış, hiç böylesine küçük düşürülmemiştim. 

Korktum... İnsanların bana acıyan gözlerle bakmasından korktum. Birkaç hafta önce yanımda olan kişilerin birkaç hafta sonra onların mutluluklarını resmedecek kişiler olduğu gerçeği ile yüzleşmekten korktum. Sadece onun değil çevresindeki herkesin bu oyuna alet olmasından ve beni aptal gibi hissettirecek olmasından korktum. İnsan en çok da acılarından korkar ya, ben o acıların baş rolü olacağımı bilmekten korktum. 

Sadece bana olan sevgisinin bittiğine ve basit bir ayrılık olmuş olduğuna inanmak istedim. Bitti, geçti ve gitti. Ama ne oluyor biliyor musunuz ? Her şeyden çok sizi deliler gibi sevdiğini bildiğiniz kişinin, daha günler önce sevgi ile elinizi tutan kişinin, birçok şeyden vazgeçip hayatınızın merkezine aldığınız o kişinin artık sizi öyle sevmediği gerçeği ile yüzleşiyorsunuz. İnanamıyorsunuz, inanmak istemiyorsunuz. Size “seni sevmeyi seviyorum” diyen kişinin sizi bir başkası için sevmeyi bırakmasına bir türlü inanamıyorsunuz. Gözündeki parlamayı, aşkı, sevgiyi, kimi zaman sizin için göz yaşı döken o gözlerdeki o ışığın sonsuza dek sönmüş olduğuna inanamıyorsunuz. 

Bir daha hiç kimseyi onun kadar sevemeyeceğinize ve hiç kimse tarafından böyle sevilemeyeceğinize öyle bir inanıyorsunuz ki onun yüzüne bile “Emin ol hiç kimse benim seni sevdiğim gibi sevmeyecek bir daha seni.” bile diyebilecek cesareti bulabiliyorsunuz kendinizde. Çünkü bu gerçeğe tutunmak size iyi geliyor. Sonra “Yok yok o kendinde değil, beni hala seviyor ama inkar ediyor çünkü kızgın” diyorsunuz kendi kendinize. Sahi hep size kızgındı son zamanlarda değil mi ? Siz illa ki bir şeyler yapmışsınızdır kızdırmak için onu. Ya da üzmüşsünüzdür. Onun da üzüldüğü için kafası karışmıştır. Suç onda değil ki ! Herkes boşluktayken kafası karışabilir. Onun bu boşluğundan yararlanan o kız tek suçlu. Senin hayatını mahvetmeye çalışan o kız.

Her geçen gün kendinizi yanlış bir şey yapmadığına ikna etmekle geçiyor böyle diye diye... Ama farkında değilsiniz hep bir suçlu arayışındasınız aslında. Bu yaşananlarının sorumluluğunu biri üstlenmeli çünkü. Fakat her günün sonunda yine tek suçlunun kendiniz olduğuna karar verecek kadar aklınızı kaybedebiliyorsunuz. Ben yaptım, onu ben uzaklaştırdım. Ben onu kendi ellerimle o kıza ittim demeye başlıyorsunuz. Sonra ne mi oluyor ? Artık kendinizi kaybediyorsunuz. Kendi elleri ile kendi hayatını mahvetmiş biri olarak hiçbir şeyi hak etmediğinize o kadar inanıyorsunuz ki yaşanan tüm kötü şeylerin sorumluluğunu üstlenecek kadar kendinizi kaybediyorsunuz. İşte hayatınızın dönüm noktası da burası oluyor. Eğer çevrenizde size değer veren hakiki dostlar biriktirmiş, iyi arkadaşlıklar edinebilmiş bir insansanız şanslısınız demektir. Çünkü ben öyle yaptım. Kaybettiğimi düşündüğüm bir şeyin boşluğunu bana değer veren insanlar ile doldurdum. Onlara adeta tutundum. Onlar da bana tutundular. İşte o zaman anlıyor insan, onsuz yapamam dediği birçok kişi hayatından çıktığında onlarsız çok daha mutlu bir insan olabileceğini. Mutluluk kavramını bir insana atfetmeden de mutlu olunabileceğini. 

Olabilirsiniz, çünkü mutlu olmak düşünüldüğü kadar zor değil. Eğer mutluluğu doğru yerde arıyorsanız mutlu olmamak için bir sebebiniz yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne düşünüyorsun ?