28 Mart 2020 Cumartesi

#ETİKET

Bazen insan hislerinin kaynağını bir türlü açıklayamazdır ya hani... Seviyorum demek istersin “Evet bu sevgi olabilir belki de” diye düşünmeye başlarsın. Ama bilirsin, bu bir sevgi değildir. Sevgi büyüktür, hislerin en kıymetlisidir. Daha kendinin bile ne olduğuna karar veremediğin bir duygu için sevgi demek, sevgi kavramının altını boşaltır, anlamsızlaştırır. Bunu bu temiz duyguya yapamayacağını düşünürsün. Başka cevaplar arayışına girersin.”Hoşlantı mı acaba?” dersin sonra. Kimimiz için hoşlantı bir anlam ifade etse de, benim için içi boş bir kavramdan ibarettir. İnsan nelerden hoşlanır sahi ? Yeni aldığı bir parfüm için de “Çok hoşlandım!” diyebilir, arkadaşları ile daimi olarak takıldığı bir mekan için de “Bu mekan çok hoş !” diyebilir. Genel geçer bir çok kavram ile altı doldurulabilecek ve özel hissettiren bir duygu için kullanılabilecek belki de en son kavramdır hoşlanmak kavramı. Günümüzde “ilişki” dediğimiz şeyi yaşamaya çalışan birçok insan belirli duygular besledikleri partnerlerine belki yüzlerce kez söylüyor ya da platonik duyulan bu hisleri bu iki kelime ile çok kolay bir şekilde açıklıyor olabilse de ben bunu yapamıyorum. Yapamadığım için de günden günde düşüncelerde kayboluyor, belki de kendimi anlamaya çalışırken karşımdaki insanı daha da anlayamaz oluyorum.

Sevmek ve sevilmek belki de bu dünyadaki en güzel duygudur. Bir anne sevgisi, bir eş sevgisi, bir kardeş sevgisi… Sevgi o kadar kıymetli ki aslında, biz insanlar bunu göremedik. Göremedikçe de altını boşalttık sanki çok kolay bulabiliyormuşuz gibi. Bulması da inşa etmesi de, hiç karşılık beklemeden hissedilebilmesi de öyle zor ki... Kıymetini bilmediğimiz birçok şeyin başında geldiğine inanıyorum. Her şeyde olduğu gibi kaybedince anladığımız yegane değerlerden. 

Gel gelelim hissettiğin şeyin ne olduğuna karar verememeye... Sevgi değil, hoşlantı değil. Oradalarda altı boşaltılmış başka bir özel kavram olacaktı sahi neydi o ? Sevginin yanında eşantiyon gibi geldiği düşünülen ve ayrımını tam anlamı ile yapabildiğini kimsede göremediğim o ulvi Aşk kavramı. Aşk neydi peki ? Hislerime bir isim bulmaya çalışırken bir sonraki durağım bu kavram oldu. En sevmediğim kavramların başında gelen bir diğer balon. Aşk vücudumuzdaki hormonların da etkisi ile partnerimize muhakeme, anlama, sorgulama yeteneklerimizi kaybedecek derecede teslim olmaktır aslında. Onun yaptığı hiçbir hatayı görmeden, karşımızda dünyadaki en güzel / en yakışıklı insan  varmışçasına davrandığımız, söylediği her cümleyi sorgulama zahmetine girmeden aklımıza tabiri caiz ise mıhladığımız bir duygu durumudur aslında. 

Onunla dünyadaki tüm zorluklara göğüs gerebileceğini düşünür, yaptığının yanlış olduğunu bilsen de anı yaşamak istediğin ve ilerisini düşünmediğin, tek gerçeğin o olduğuna inandığın, yani bir nevi bir ütopyadaki iki vatandaş olduğunuz bir duygu geçişidir. Ömrü yaklaşık iki ile beş ay kadar süren bu evrenin sonunda belki hayatının en büyük pişmanlıklarına gebe olan bu dönemi nefretle ve lanetle hatırlar belki de hayatında seni geliştiren, seni sen yapan tecrübelerden biri olarak rafına kaldırırsın. Ya da herkes için temenni edeceğim aşktan evrilmiş bir sevgi ile mutluluğu yakalamışsındır. Sonuç her ne olursa olsun, geçmişe dönüp baktığında yaşadığın o evredeki sana sen de çok şaşırırsın. Aşk böyle bir şeydir işte. Seni sen olmaktan alıkoyan, ettiğin yeminleri bozduran ütopik bir duygu selidir. Bu açıklamalara baktığımda hissettiğim şeylerin aşk olmadığını da anlıyorum. 

E peki ne bu Allah’ın cezası duygu?

Gelelim merak konusuna. Bir insan bir insanı neden merak eder ? Neden ilgi alanlarını, hayat görüşünü merak eder. Neden geleceğinde hedeflediği belli başlı durumları öğrenmek ister ? Neden insanın kafasında hep “Acaba hayatında bana da yer var mı ?” sorusunu soran bir kurt dolaşır. Ya da "Benden neden hoşlanmadı ki?” sorusu kalbini kemirip bitirir. Bu merak da ne menem şey canım !

Sorular sordukça birbirini doğurur, duygular düşündükçe içinden çıkılamaz bir hal alır işte böyle durumlarda. Aslında bu kadar muhakemenin sonunda insan şunu fark etmelidir. 

İlla bir etikete mi ihtiyacım var ?

Etiketleme çabası popüler kültürün bize dayattığı bazı normlar sebebi ile bilincimize yerleşmiş ve bize adeta duygularımıza bir isim bulmak zorundaymışız gibi baskı yapan, çevremizdeki boş gürültüden, kafamızdaki susmayan o sesin "Haydi söyle, haydi söyle!" nidalarından ve gereksiz bir tezahürattan ötesi değildir aslında. İnsanın duygularını yaşamak için bir etikete ihtiyacı olmamalıdır. İnsanların "Sen ondan mı hoşlanıyorsun, ona mı aşıksın, onu mu seviyorsun?" gibi duygularını sınıflandırma çabalarına bir başkaldırı olarak sadece "Hayır, ona karşı duygularım var !" diyebilmeli insan. Birine karşı bir duygu beslemek, sınırların içerisinde olduğunda o saflığını ve güzelliğini kaybediyor çünkü. Kim bilir kaç insan bu normlara ayak uydurabilmek için aslında sevmediği kişilere "Seni seviyorum" dedi, kaçı daha gerçek aşkı tatmadan çevresine "Ben galiba aşık oluyorum" diyerek duygularını bile doğru ifade etmeyi beceremedi. 

Aslında en başta yaptığım gibi, ne hissettiğimizi düşünmekten ziyade ne hissetmediğimizin ayrımını yapabilmiş olsaydık, şimdilerde arkada bıraktığımız birçok "başarısız" ve "yara bırakmış" olarak dillendirdiğimiz ilişkilerin iki taraf için de en az zarar ile sonlandırılabileceğini görmüş olurduk. Fakat bu hayatta yaşanan her başarısızlık gelecekteki başarılarımızın temeli, her yara izi gelecekteki mutluluklarımızın habercisidir.

Etiketlerden kurtulabildiğin kadar özgür, sadece duygularını yaşadığın kadar mutlusundur. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne düşünüyorsun ?